24 Kasım 2015 Salı

Akılda Kalanlarla İstanbul







Merhaba,
Sizlere İstanbul kaçamağımdan bahsetmek istiyorum. Nerede kaldım nereleri gezdim ve tabi ki birkaç mekan tavsiyesiyle dolu bir yazı olacak. Öncelikle yüksek hızlı trenle İstanbul’a ulaşımımı sağladım biraz bundan bahsetmek istiyorum.  Yaklaşık 1 yıldır tüm gidiş gelişlerimde YHT’ni kullanıyorum. Sadece 4 saatte Ankara’dan İstanbul’a ulaşabiliyorum. Pendik’te bırakıyor tren ve oradan da Kadıköy’e, Üsküdar’a, Kartal’a ve hatta Mecidiyeköy’e otobüs bulabiliyorsunuz. Konforlu ve hızlı bir ulaşım sağlıyor. Kalkış ve varış saatleri de belli olduğu için kolaylık sağlıyor.


Birinci gün:
Pendik’e ulaşttıktan sonra hemen Kadıköy otobüsüne atlayıp otelime “Hush Hostel Lounge” a doğru yola koyuldum. Otobüsten indikten sonra yani rıhtımın oradan yalnızca 10 dakika yürüme mesafesiyle sıcacık otelime varıyorum. Önceden yaklaşık 5 kez konakladığım 3 yıldır favorim olan bu oteli gerçekten çok seviyorum. Hush Hostel’in bir de Moda’da şubesi var oradan da bahsediyor olacağım.

Hush Hostel Lounge, Poyraz Karayel dizisinde Poyraz’ın evinin tam karşısında ve aynı zamanda otelin diğer binası da tam yanında. Burada konaklarken Moda’daki şubesinin terasını ve barını da kullanabiliyorsunuz. Terasının manzarası ve ortamı çok keyifli, akşamları ise canlı sahne performansları mevcuttur. En güzeli de Hush Hostel Moda’dan çıkınca köşede karşınıza Pizza2Go çıkıyor. Buranın Amerika usulü pizzalarına bayılıyorum. Hem dilim hem de bütün olarak alabiliyorsunuz. Üstelik dilimi yalnızca 3,5 TL. 





Poyrazın Evi






       Hush Hostel Moda'nın terası



Hush Hostel Lounge



İkinci Gün:
Kadıköyden vapurla Karaköy’e geçtikten sonra istikamet geçen gelişimde kapalı olan “İstikamet Karaköy” oldu. Kapının önündeki şirin masaları ve yeşil minderleriyle beni cezbetti. Sabah kahvemi burada içmeye karar verdim ve latte şipariş ettim. İstikamet’in sıcak ve samimi ortamından memnun ayrıldıktan sonra Galata Kulesi’ne doğru yürüyüş başladı. Ve tüm heybeti ve ihtişamıyla binaların arasından göründü. Her gelişimde önünde fotoğraf çekmesem olmaz.














Sonra Pera tarafından yürümeye devam edip İstiklal Caddesine ulaştım. Aklımda Jadore Chocolatier vardı. Oh la la Beatrice i yemeden Ankara’ya dönmek istemiyordum. Emir Nevruz Sokak’ta bulunan Jadore Chocolatier çok küçük bir mekan ve çikolata kokusu hemen etrafınızı sarmaya başlıyor.





"Oh la la Beatrice"



 Günün sonunda Mutfak Sanatları Akademisi’ne gitme planı olduğu için Taksim Meydan’a ulaştıktan sonra metroya atladım ve İTÜ Ayazağa durağında inip Baby Giiz Plaza’ya ulaştım. MSA ile ilgili bilgiler aldıktan sonraki durağım Üsküdar oldu. Taksim Meydanında Oh la la Beatrice’ten sonra yiyecek yerim kalmadığı için almadığım ıslak hamburgere vapur iskelesinin oradaki büfelerde kavuştum.






İskelenin karşısındaki otobüs duraklarından Küçüksu istikametinde otobüse binip Sabancı Öğretmenevi’nin orada indim. Fakat karşılaştığım manzaranın yanında mekanın bakımsızlığı, boşluğu beni gerçekten şaşırttı. Akşam yemeği olarak kızarmış mantıyı tercih ettim. Sunumundan çok lezzeti ön plandaydı.






Kısaca ikinci gün kombinimden bahsedecek olursam gri düz bir eteğim vardı onu siyah boğazlı bir kazakla tamamlamayı tercih ettim. Yine gri tonlarında bir çorap giydim ayakkabı tercihim ise hem rahat hem de kullanışlı olan slipperdan yana oldu.




Etek: Tommy Hilfiger
Çorap: Penti
Kazak: Zara
Ayakkabı: Zara
Mont: Mango




Üçüncü gün:

Pazar kahvaltısı…
Pazar sabahı otelde yediğim kahvaltı yetmemiş gibi Çengelköye doğru yola çıktım ve burada sahilde bulunan ve manzarası harika olan Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesinde hemen deniz kenarı bir yer kaptım. Buranın sistemi biraz farklı dışarıdan yiyecek götürebiliyorsunuz içecekleri ise dışarıdan getiremiyor ve oradan temin ediyorsunuz.  Bu çay bahçesi adeta Çengelköy Börekçisinin oturma yeri olmuş durumda hemen çay bahçesine doğru giden dar geçişin başında bulunan bu yerden herkes böreğini kapıyor ve çay bahçesinde muhteşem boğaz manzarası eşliğinde çayıyla kahvaltısını tamamlıyor. Ben de aynı şekilde kıymalı ve peynirli böreğimi aldım ve yanında menemen bir de duble çay isteyip manzarayla bir güzel aşk yaşadım.




Çengelköy’e gelmişken çok merak ettiğim bir mekan olan Hurma Cafe’ye elbette ki gidecektim. Burası her marka gazozlarıyla meşhur bir yer ve tasarımı da gerçekten farklı. Her köşesinde farklı bir konsept bulabileceğiniz hatta tabiri caizse ellerine her geçeni koydukları ve koydukları her şeyinde göze hitap edecek şekilde bütünleştiği bir mekan. Ankara ve Zafer gazozlarını tadına bakma fırsatı buldum. İkisi de meyveli gazoz ama aramızda kalsın Ankara’yı pek sevdim. 












Dördüncü gün:
Bir arkadaşıma sınav sonrası yaptığım bir ziyaretten sonra soluğu Kadıköy’de aldım. Canım çok kahve çekmişti ve hemen Foursquare’den mekan keşfine çıktım. Önce Kadıköy sahilde biraz yürürken uygulamada “Cofy Tea” adlı bir mekana denk geldim. Latte aşkıyla yanıp tutuşurken hemencecik buldum burayı. Çok sıcak bir ortamı vardı ve bence bir mekanda en önemli olan çalışanların samimiyeti burada bunu hissetmek çok uzun sürmedi. Müşteri memnuniyeti nedir, nasıl sağlanır biliyorlar. Bununla beraber fiyatları da çok uygun.






Beşinci gün:
Dönüş günü olduğu için sabah uyandığımda bunun üzüntüsü enerjime baya yansımıştı. Kadıköy Sahile geldiğimde İstanbul simidi alıp kahvaltımı yaptım ve tabi ki Haydarpaşa ile selfie çekmeden gara gideceğim otobüse binmedim.







Yine dolu dolu geçirdiğim bir İstanbul gezisi beşinci günle son bulmuştu. En kısa zamanda tekrar görüşmek dileğiyle İstanbul!

Umarım sizler de heyecanıma ortak olabilmiş ve birkaç mekan fikri edinmişsinizdir.
Kendinize iyi bakın...













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder